Haset Duygusu

kiskanclik-sorunu-1

Haset duygusu kökenini bebeklikten , anne ile memeyle kurulan ilişkiden itibaren alan bir duygudur. Bebek  annenin memesine, gelmeyen süte, fazla gelen süte haset eder. Annenin kendisinden mahrum ettiğini düşündüğü süt karşısında memeye yıkıcı davranmak ister. Meme karşısında kendini yetersiz hisseder ve yaşamın içinde bu haset duygusu büyüdükçe ilişkilerde kendini gösterir. Çocuklukta arkadaşında olan ama kendisinde olmayan bir şeyi yıkmak, bozmak ister. Ötekinde olanın bozulmasından hoşnut olur. Büyüdükçe ergenlikte, yetişkinlikte ilişkilerde ötekinde olana haset etmeye başlar. Ötekinde olan ama kendisinde olmayan şey karşısında ötekinde olanı yıkmak ister, bozmak ister. Karşıdaki ilişkinin ya da bu ilişkide olan şeyin bozulmasından mutlu olur. Haset bazen kişinin hayatında o kadar yoğun bir noktaya gelir ki kişi kendi varoluşu içinde, kendi benliği içinde var olamamaya başlar ve ötekinde olana sahip olmayı arzulayarak yaşamına devam eder. Benliğini saran yoğun bir eksiklik duygusu vardır haset duygusunun altında. Kişi başkasına baktığında başkasında haset ettiği şey aslında kendisinde eksik hissettiği şeydir. Örneğin bir  çift ilişkisini düşünün partneriyle mutsuz bir kişi, partnerinden istediği ilgiyi göremiyor ya da arzuladığı ilişkiye ulaşamamış. Başka bir ilişkide kendi arzuladığı ilişkiyi gördüğünde orayı bozmak ister. Bu ilişkide yaşanan olumsuzluklardan hoşnut olur çünkü o tarafı yıkmak kendi hissettiği eksikliği bir miktar hafifletir. Peki haset duygusu her zaman yıkıcı olmak zorunda mıdır, bu duygu yapıcı da olabilir mi? Tabi ki olabilir, haset duygusu kişileri kendi içinde daha iyi noktaya gelmek için harekete geçirebilir. Daha fazla yaratıcılığa ve üretmeye götürebilir. Bu duygu ile yaratarak var olmaya çalışan kişiler kendi öz benliklerini daha iyi bir noktaya taşıyabilirler. Yaşamlarında daha fazla eyleme geçerler. Haset yıkıcı olduğunda ise daha depresif, eyleme geçemeyen bir yapılanma görürüz. Kişi karşıdakinin yaşamını o kadar çok arzular ki sürekli kendi yaşamıyla karşıdaki kişinin yaşamını karşılaştırma içindedir. Ötekinde olan sahip olma arzusu kendi yaşamında olanı görmesini engeller. Tıpkı anne memesinden gelen süt gibi, aslında süt kendisine gelmektedir ama bebek gelen fazla süt ya da eksik gelen sütle o kadar meşguldür ki kendisine geleni göremez. Haset duygusu terapi içinde dile geldikçe hafifleyen, fark ettikçe, yaratıcılığa doğru gittikçe hafifleyen bir duygudur.  Haset duygusuyla baş etmenin önemli bir yolu kendinde olanı görmek ve bunun için harekete geçebilmektir.

Uzman Psikolog- Psikodramatist Vesile Çetin Kazak

Facebook
Twitter
LinkedIn
Pinterest